Alamut, yalnızca bir kale değil; sömürüye karşı örgütlü bir
hafızaydı. Eşitliğin, adaletin ve özgürlüğün tarif edildiği bir karşı toplum
denemesiydi. Köleliğin yasaklandığı, toprağın eşit bölüşüldüğü, halkın söz
sahibi olduğu bir düzenin adıydı. Hasan Sabbah’ın hikâyesi, İslam’ın özünde
bulunan ancak unutturulmuş bir itirazın, örgütlenmiş bir bilincin tarihidir. Bu
kitap, İslam dünyasının ötekileştirilmiş politik mirasını; Kerbela’dan Zenc
Hareketi’ne, Karmatiler’den Hasan Sabbah’a uzanan çizgide yeniden kuruyor.
Resmî tarihin çarpıttığı devrimci bir damar, bâtınîliğin felsefi omurgası ve
Nizârî İsmailîliğin siyasal kopuş momentiyle yüzleşmeye çağırıyor. Bu çalışma,
İslam’ın içinden adaletsizliklere karşı yükselen sesleri kayda geçirirken,
sessizleştirilmiş ve çarpıtılmış hakikatleri yeniden düşünmeye davet ediyor.
Öteki İslam Tarihi’nin en önemli simalarından olan Hasan Sabbah ve refiklerinin
mücadelesi, haşhaş kullanıp bilinçlerini kaybederek değil; Kerbela ve İmam Hüseyin
bayraktarlığında yükselip Karmatiler ile zirveye ulaşan, din tandanslı,
kurtarıcı karakterli ve felsefi temelli eşitlikçi ihtilal hareketlerinin
mirasına olan sadık inanç ve bilinçlerinden kaynaklanmaktaydı.